Keşfet

The Residence (2025), Paul William Davies tarafından yaratılan ve Shondaland tarafından üretilen bir Amerikan gizem-dram dizisidir. Kate Andersen Brower’ın The Residence: Inside the Private World of the White House adlı kitabından esinlenen dizi, Netflix’te 20 Mart 2025’te yayınlanacak sekiz bölümlük bir mini seridir. Başrollerde Uzo Aduba (Cordelia Cupp), Giancarlo Esposito (A.B. Wynter), Randall Park (Edwin Park) ve Susan Kelechi Watson gibi isimler yer alıyor. Hikaye, Beyaz Saray’ın “üst kat, alt kat ve arka merdivenleri” arasında geçiyor ve hem çalışanların hem de İlk Aile’nin yaşadığı kaotik bir cinayet skandalını konu alıyor. Dizi, Beyaz Saray’da bir devlet yemeği sırasında işlenen bir cinayeti çözmeye çalışan eksantrik dedektif Cordelia Cupp’ın (Uzo Aduba) etrafında döner. Cinayetin kurbanı, Beyaz Saray Baş Uşak’ı A.B. Wynter’dır (Giancarlo Esposito) ve olay, 132 odalı bu ünlü malikanede bulunan 157 personel ve misafir arasında büyük bir şüphe dalgası yaratır. Cordelia, şüpheci FBI ajanı Edwin Park (Randall Park) ile iş birliği yaparak, politik gerilimler, gizli sırlar ve tehlikelerle dolu bu karmaşık gizemi çözmeye çalışır. Soruşturma ilerledikçe, Beyaz Saray personelinin arasındaki kişisel çatışmalar, entrikalar ve günlük yaşamın perde arkası ortaya çıkar.

High Potential, 2024 yılında ABC tarafından yayınlanmaya başlayan ve Drew Goddard tarafından yaratılan bir Amerikan dizisidir. Popüler Fransız dizisi “Haut Potentiel Intellectuel (HPI)”den uyarlanmıştır. Dizi, suç, gizem ve dram türlerini bir araya getirirken, aynı zamanda duygusal ve eğlenceli bir hikaye sunar. Başrolünde Kaitlin Olson’ın yer aldığı yapım, olağanüstü bir zekaya sahip bir annenin sıradışı yeteneklerini konu alıyor. Dizinin özeti şu şekildedir: Morgan Gillory (Kaitlin Olson), yüksek IQ’suyla dikkat çeken, üç çocuklu bekâr bir annedir. Geçimini sağlamak için geceleri yerel bir polis karakolunda temizlikçi olarak çalışan Morgan, bir gün tesadüfen bir kanıt panosunda tutarsızlık fark eder. Olağanüstü zekası ve analitik becerileri sayesinde, çözülmesi imkansız gibi görünen bir davayı aydınlatır. Başlangıçta bu müdahalesi şüpheyle karşılansa da, müfettişler onun haklı olduğunu anlayınca Morgan’ın yetenekleri dikkat çeker. Deneyimli ve kurallara bağlı dedektif Karadec (Daniel Sunjata) ile danışman olarak çalışmaya başlayan Morgan, suçları çözmede alışılmadık yöntemleriyle kendine özgü bir yer edinir.

Grosse Pointe Garden Society, Michigan’ın Grosse Pointe banliyösünde geçen, yüzeyde masum görünen bir bahçe kulübünün dört üyesinin hayatını anlatan bir kara komedi-dram dizisi. Alice, Birdie, Brett ve Catherine, mükemmel çiçek tarhları ve düzenli hayatlarıyla tanınan bu küçük toplulukta bir araya gelir. Ancak bir cinayet, bu dörtlüyü beklenmedik bir şekilde birleştirir ve cesedi gizleme çabaları, hem komik hem de gerilim dolu anlara yol açar. Her bölümde, karakterlerin kişisel dramaları (Alice’in duygusal çöküşü, Catherine’in mutsuz evliliği, Brett’in velayet savaşı ve Birdie’nin kontrol takıntısı) cinayet gizemiyle iç içe geçer. Flash-forward sahneler, cesedin gömülme sürecini gösterirken, izleyiciyi Kim öldü? ve Neden? sorularıyla baş başa bırakır. Dizi, banliyö yaşamının sahte kusursuzluğunu sorgulayan keskin bir hiciv sunuyor.

No Taste Like Home with Antoni Porowski, Queer Eyeın sevilen yemek uzmanı Antoni Porowski’nin ünlü konuklarla birlikte dünya çapında bir gastronomi macerasına çıktığı duygusal ve lezzetli bir belgesel dizisi. Her bölümde, Porowski bir ünlüyü (Florence Pugh, Awkwafina, Henry Golding gibi isimler) atalarının yaşadığı topraklara götürüyor ve aile yemek gelenekleri üzerinden kökenlerini keşfetmelerine rehberlik ediyor. İtalya’dan Senegal’e, Güney Kore’den Borneo’ya uzanan bu yolculuklar, hem ağız sulandıran yemeklerle hem de kişisel hikayelerle dolu. Dizi, yemeklerin sadece bir besin kaynağı değil, aynı zamanda kültür, kimlik ve aile bağlarının bir aynası olduğunu gösteriyor. Porowski’nin sıcak sunumu ve konukların samimi anlarıyla, izleyiciyi hem eğlendiriyor hem de duygulandırıyor.

Genç ve idealist bir doktor, kişisel hayatındaki çalkantılarla boğuşurken Berlin’in en kaotik hastanelerinden birinde çalışmaya başlar. Acil servisin yoğun temposunda, her gün hayat ile ölüm arasında bir çizgide yürürken, hastaların ve meslektaşlarının karmaşık hikayeleriyle yüzleşir. Şehirdeki çeşitlilik, doktorun hem mesleki hem de duygusal sınırlarını zorlar; bu süreçte kendi değerlerini ve dayanıklılığını sorgulamak zorunda kalır.

Dalah (Urassaya Sperbund), çiçeklerin diline karşı özel bir duyarlılığa sahip yetenekli bir çiçekçidir. Karizmatik politikacı Ohm (Napath Vikairungroj) ve zarif nişanlısı Risanın (Chayanit Chansangavej) düğününü planlamakla görevlendirildiğinde, ilk başta bu sıradan ama prestijli bir iş gibi görünür. Ancak Ohmun Dalahın kendi hazırladığı çiçeklerle çevrili halde zehirlenerek ölü bulunmasıyla büyük gün trajik bir hal alır. Polis soruşturmayı sürdürürken Dalah, düğün törenindeki kişilerin ifadelerinde tutarsızlıklar tespit eder. Zengin ve güçlü insanların gösterişli görünüşlerinin ardında karanlık sırların saklı olduğunu fark eder. Kişisel bir nedenden dolayı -geçmişinden gelen bir travma- kendi soruşturmalarını yürütmeye başlar. Her keşfedilen gerçekle birlikte Dalah, yalanların, ihanetin ve siyasi entrikaların ağına daha da fazla düşüyor. Çiçekçilik becerileri, çiçeklerin sembolizmini kullanarak başkalarının gözden kaçırdığı ipuçlarını çözmesinde beklenmedik bir silah olarak ortaya çıkıyor. Ancak gerçeğe yaklaştıkça onun için daha da tehlikeli olmaya başlar. Ohmun ölümü hedefli bir cinayet miydi? Risanın saklayacak neyi var? Peki Dalahın geçmişi bu ölümcül oyunda nasıl bir rol oynuyor? Dalah, gerçek ile aldatmaca arasındaki uçurumda yol alırken, ölüm bahçesindeki bir sonraki çiçek olmadan önce bazı sırların gömülü kalmasının daha iyi olduğunu fark etmelidir.